29 Nisan 2012 Pazar

Zagreb - Hırvatistan (2012 )


21.04.2012 Cumartesi - 23.04.2012 Pazartesi, Zagreb
2 gece 3 gün; Old City Zagreb Hostel, 2 gece toplam 31USD

Bir konsere gittiğimde sahnede müzik çalar, ben arka planda düşünürüm. Rahat rahat, ben dahil kimsenin benden birşey beklemediği o nadir anlarda. Zagreb'de, "insan neden gezer?" sorusuna kendime verdiğim yanıt da aynı oldu. Şehir sahne, ben izleyici...

Zagreb çok düzenli bir avrupa kenti. Kaldırımlar, yollar, 100'lerce yıllık taş binalar. Her yerde yemyeşil ağaçlar, parklar bahçeler (şehrin ortasında kocaman orman var), her yerde kafeler... Mutlu sakin insanlar, gecenin bir yarısı bile sokakta yalnız dolaşan kadınlar, çok içkili olduğu halde kimsenin kimseyi rahatsız etmediği, ayrıca ortalıkta bir tane bile polisin olmadığı, modern tramvaylarında hiç kimsenin bilet kontrolü yapmadığı ama herkesin bilet bastığı, onlarca müzesi olan... Bir de Nikolai Tesla'nın memleketi. (Bir de kravatın ve dolma kalemin doğduğu yer - "Pen" kelimesi dolmakalemi bulan adamın soyadıymış!)

Gitmeden önce ekşi sözlük'e baktığımda "dünyanın en sıkıcı şehri" gibi şeyler yazmışlar. Hadi medeniyeti almaçların algılamadı ilgilenmedin; bu da mı sıkıcı:

Kendimi o ineğin yerine koydum da, acaba inek sonunun böyle olacağını önceden bilse ne yapardı? (ama adamlar ağzının tadını biliyor) 


Biz ki cinnet geçirmeye hazır insanlarız, keşmekeşle huzursuzlukla beslenmeye alışmışız, acaba mutluluk batması mı oluyor? Neden kafamdaki düşünceler hiç susmuyor?

23 Nisan Çocuk Bayramı
Hostel'deki görevli (Maya) ile konuşurken önümüzdeki pazartesinin Türkiye'de tatil olduğunu söylediğimde, "neden tatil?", dedi, ben de "çocuk bayramı" deyince "ilginç!", dedi. O anda 23 Nisan'ı sevdiğimi farkettim. Geçen gün arkadaşım Cumhur ile konuşurken o bunun 1 gün yerine 1 haftalık bir olaya dönüştürülüp Türkiye'deki çocukların o haftada aktif olarak dünyanın geri kalanındaki çocuklar için birşeyler yapmalarının daha da iyi olacağını söylemişti. 

Bu şehirde bir çok çöp karıştıran insan var ama nispeten düzgün tipler.

Mimara Museum
Burada bir çok ünlü ressamın yağlıboya tabloları var. Renoir, Goya, Rembrandt, Van Dyck, vs. Bu tablolardan ne anlamam gerektiğini anlamaya çalışırken bir yandan okumakta olduğum "Görme Biçimleri" (John Berger, Metis Y.) kitabından faydalanmaya çalışıyordum. Hala çok anlayamadım ama en azından şunu farkettim ki bir resim için yorum yapılırken hep resmi yapılan kişinin izleyiciye bakıp bakmadığından bahsediliyor. Örneğin resimdeki kadın izleyiciye mi bakıyor? Tamam, bunu bi söyleyeceksin o zaman. Sonrası Allah kerim.

Mimara Museum (foto: internet - ama aynen böyle) 

Bu müzede en çok sevdiğim şeylerden biri audio guide olarak ayrı bir alet vermemeleri, bunun yerine ücretsiz bir wireless hizmeti sunarak herkesin kendi cep telefonundan müzenin web sitesine erişim sağlamalarıydı. Böylece birçok gereksiz alet edevattan kurtulmuşlar.

İkinci sevdiğim şey de, müzedeki odalarda hiçbir görevlinin olmamasıydı. Diğer müzelerde her odada bi insan olur, bekler (yazık günahtır). Burada ise her odada detektörler var, bir de kamera. Hangi odaya girdiysen bir "çıt" sesi duyuyorsun (odaya girdiğini algılıyor sanırım). Muhtemelen merkezi başka bir odadan gözlüyorlardır. Bu kadar paha biçilmez eserin olduğu bir yerde bu kadar mütevazi bir koruma sisteminin olması (Örneğin Fransa'da sergilenen Mona Lisa'nın kurşun geçirmez camın ardında tutulması, vs., gibi katmanların olmaması) daha hoş bir deneyim sunuyor. 

Zagreb'e giderken hayatımda ilk kez kokpit kabinine girme şansı buldum. Bulutlar insanın üstüne üstüne geliyor. İniş pistini uzaktan görmek güzel bir duygu. İnişin son aşamasına "final approach"  (son yaklaşım) deniyor. Uçak kendini pist ile yatayda ve dikeyde hizalıyor, 3 derecelik bir eğimle piste doğru alçalmaya başlıyor. Gerisini otomatik pilot hallediyor.

Zagreb'den dönerken de ilk kez pervaneli uçakla uçtum. Croatia Airways'in toplam 13 uçağından 6'sı bu şekildeymiş.

Pervaneli ama Jet uçağı ile aynı zamanda geldi - 2 saatte


Fotoğraf makinesinin örnekleme hızı kaynaklı ışık oyunları

Dönüşte uçakta yanımda oturan Petra (Amerika doğumlu, Hırvat), kocası ile Güney Afrika'dan Türkiye'ye göçmeye karar vermişler. Bunun sebebi de kocasının müslüman, kızın ise hrıstiyan olmasıymış. (Eşi grafik tasarımcı, kendi ise modacıymış) Daha önce Petra (ki annesi adını Ürdün'deki Petra'dan çok etkilendiği için o şekilde koymuş), 2 sene İtalya'da yaşamış, kriz artık orayı yaşanabilr bir yer olmaktan çıkartmış. EURO'ya geçtikten sonra herşey 2 kat pahalılaşmış ama maaşlar aynı kalmış. Hem böyle bir krizin olmadığı, hem müslümanlığın yaygın olduğu hem de hrıstiyanların da rahat edebileceği tek yer olarak Türkiye'de karar kılmışlar, dediğine göre. İnşallah işler hayal ettikleri gibi gider.

Do you know who I am?
Maya ile konuşurken İstanbul trafiğinin çok kötü olduğundan konu açıldı. Çok fazla kornaya basıldığını duyunca pek anlam veremedi. "Ehliyet kurslarında kuralları öğretmiyorlar mı?", dedi, bir sessizlik oldu, cevab veremedim. "Öğretiyorlarsa o zaman hatalı olan trafik polisleridir çünkü burada hata yaparsan cezası çok fazla", dedi. Ben de polisimizi koruyarak "ya, işte birinin yakını çıkıyor vs, birşey yapamıyorlar", dedim. Maya da "bakma sen, burada da aynı, her ne kadar öyle gözükmese de Balkanlar işte, n'olacak",dedi.

Nikolai Tesla
Nikolai Tesla, Hırvat bir mucit / bilimadamı. Teknik Müze'de ona ayrılmış bir bölüm var. Burada onun laboratuvarının bir kısmı da mevcut. Babası liseden sonra Tesla'yı rahip okuluna şehir dışına gönderecekken, Tesla koleraya yakalandığı için "mühendis olsun bari" diyerek elektrik mühendisliği okumaya, yakın bir yere göndermiş. Tesla 32 yaşında AC elektrik motorunu bularak patentini almış. Bugün elektrik motoru diye bildiğimiz herşey onun keşfi sayesindedir. Elektrik motorunun temel prensibi olan dönen manyetik alanlar fikri Tesla'ya bir gün parkta sevdiği bir arkadaşı ile düzenli olarak yaptıkları yürüyüşlerden biri sırasında aniden gelmiş. O sırada Goethe'nin Faust eserini tartışıyorlarmış. Aklına gelir gelmez bir dal parçasıyla toprağa çizerek arkadaşına göstermiş, orada fikri olgunlaştırarak buluşu tamamlamış. (Yeni bir fikir için mutlaka ağaçlar, sakinlik ve huzur gerekiyor. Başka türlü felsefe de bilim de olamaz.)

Tesla buluşlarını nasıl yaptığını anlatırken şöyle dermiş: "Ben, aklıma gelen yeni bir fikri laboratuvarda denemeden önce deneyi kafamda yaparım. Sonucuna bakar, hataları düzeltir, son haline getiririm. Böylece hiçbir şeye dokunmadan buluşumu tamamlamış olurum".

Nikolai Tesla aynı zamanda uzaktan kumandayı da bulmuş olan kişi. Florasan lambanın temellerini, barajlardan şehirlere elektrik dağıtım sistemini de geliştiren o. Bildiğimiz ampulun geliştirilmesine önemli katkıları olmuş. Şu an kullanılan kablosuz iletişimin temellerini de o atmış.

Tamamlanmayan projeleri arasında enerjinin kablosuz olarak dağıtılması, enerjiye ihtiyacı olanın bir antenle onu alması; Sokak aydınlatmaları yerine florasan lambalardaki gibi gazların belli bir voltajla iyonize edilerek ışımasının sağlanması için stratosferin üst katmanlarındaki gazların kullanılarak tüm dünyanın aydınlatılmasının sağlanması, sayılabilir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder