21 Ocak 2012 Cumartesi

İngiltere - Londra (2011)

İngiltere - Londra (2011)

23 Aralık - 29 Aralık 2011 tarihleri arasında annem ve babam ile İngiltere'ye gittik.

Babam ilk kez yurtdışına çıktı. Annemler ablamı ve eniştemi ilk kez yaşadıkları yerde gördüler. Annem ablamın yaşadığı deniz manzaralı evi görünce "vah vah, kızım İngiltere'de kötü şartlarda mı yaşıyor yoksa?" endişesinden büyük ölçüde arındı. Ancak İngiletere'de temizlikçi kadın kavramı olmayışı her zaman kafasında bir soru işareti olarak kalacak.

annenin hep balkonda oturması


sigaralı anne pozu 

Wapping - bu tekneler buraya nerden girip çıkıyor yahu?

Babam "Bu tekne Sadun Boro'nun mu?", dedi ama
onun minik yelkenlisi olan Kısmet şimdi Koç müzesinde. 

Cumartesi (24 Aralık) günü Westminster Katedraline saat 18:00'deki Christmas ayinine gittik (Bir de geceyarısında varmış). Org çalındı, rahip ilahiler söyledi, elinde kitapçıklarla cemaat-i Katolik ona eşlik etti. Rahip dokunaklı bir konuşma yaptı: "Şu anda Hrıstiyan alemi her yerde saldırı altında. Sayımız sürekli azalıyor. Beytüllahim, dinimizin doğduğu zamanlarda da işgal altındaydı, bugün hala işgal altında. Bugünkünün sadece şekli farklı. Huzur yok, barış yok. Koskoca bir duvar inşa ediyorlar. İsrail'in adaletsiz uygulamaları sürüyor. Yeni yılda bu adaletsizliğin bitmesi, barışın vuku bulması için dua ediniz." Sonra dua faslına geçti. Bizim kandillerdeki dualara çok benziyordu:
 - Afganistan'da, Irak'ta görev yapan askerlerimizi koru... (Amenn...)
 - Devletimizi, milletimizi, Hrıstiyan alemini koru... (Amenn...)

Dualar edildikten sonra sıraların arasında dolaşan gönüllüler herkesin yaptığı bağışları topladı.

Ne kadar ilahi, ne kadar dokunaklı, değil mi?
(Hazırlanın, az sonra bağış toplamaya geliyorlar!)

Christmas'da yani Hz. İsa'nın doğduğu gün olan 25 Aralık'ta evde zaman geçirdik. O gün hiçbir yer açık değil. Herkes ailesiyle zaman geçiriyormuş. Yılbaşı ağacının altında toplanmış olan hediyler açılır, hindi pişirilirmiş.

Londra'da yaşayan Türk Ailesini ziyaret
Salı günü Annemlerin ahbaplarına gittik. Melih abi, eşi ve 3 kızı. İngiltere'de bir hanenin kazancı belli bir seviyenin altında ise gerisini devlet veriyormuş. Örneğin 5 kişilik bir ailede sadece tek kişi çalışıyor ise ev kirasını devlet veriyormuş. Bu diyarlarda eğitime, sağlığa para harcamak diye birşey yokmuş(!).

Araban yolda kaldıysa polisi arıyormuşsun, gelip kurtarıyormuş. (Melih abi bir keresinde Türkiye'de gece vakti dağ yolunda kalmış, burayı İngiltere sanıp polisi aramış. Polis "dalga mı geçiyorsun lan sen?", deyip kapatmış. Sabaha kadar arabada beklemiş. (Aklıma geldi, bir seferinde arkadaşım İstanbul'da  futbol maçı girişinde telefonunu kapkaççıya çaldırmış, oradaki bir polise durumu bildirince polisten şu cevabı almış: "Bilet lazım mı?"). İngiltere'de bir polise ya da herhangi bir devlet memuruna rüşvet teklif etmek hayal bile edilemezmiş. Çok büyük cezaları varmış. Mış... mış... mış... Peki dedim, Melih abi dedim, bizim memleket de bir gün bu seviyeye gelir mi, ne diyorsun? "Gelir, çünkü bunlar da bizim yollardan geçti. Belki 200 yıldır demokrasi var, biz daha yeni yeni öğreniyoruz", dedi.
Not: Geçen gün İstanbul'da taksi ile giderken taksici ile konuşurken aynı konu açıldı ama taksici Melih abi'den farklı düşünüyordu: "Biz 100 yıl da geçse düzelmeyiz çünkü Avrupalının zengini akıllıydı. Bizim zenginimiz aptal! Ülkeyi zenginler yönlendirir", dedi.

27 Aralık 2011 Arsenal - Wolves maçı: 1-1
Ertesi gün babam ve eniştem ile Arsenal -  Wolves (Wolverhampton) maçına gittik. Stadın adı, onu yaptıran Emirates havayollarından geliyor. Maça biraz geç kaldık, maç başladıktan 10dk sonra girdik ama stat tamamen dolu olmasına rağmen bizim koltuklar boş bir şekilde bizi bekliyordu. Sanki tiyatroya gelmişsiz gibi, bir görevli bizi yerimize oturttu.

Bir Türk olarak utandım: Rakip takımın (Wolves) taraftarları kendilerine ayrılan kısımda tezahürat yapıyorlar, attıkları beraberlik golünden sonra coşuyorlar ama ev sahibi taraftarları ile aralarında hiç bir bariyer vs., yok! İki takım taraftarlarını sadece 1 metre genişliğindeki merdiven aralıklarıyla toplamda 7-8 tane güvenlik görevlisi ayırıyor! (Sadece devre arasında farklı bölgelerde duruyorlar, bir de maç sonunda rakip taraftarlar 10dk. sonra salıveriliyorlar) Bizim halimizi düşünüyorum: Eskiden gittiğim bir Fenerbahçe - Beşiktaş maçında iki takım taraftarı arasında koca bir tribün boş olarak bırakılmıştı. Bu tribün de neredeyse tamamen polislerle doldurulmuştu. Ona rağmen iki takım taraftarı meşaleleri yakıp yakıp el bombası gibi diğer tarafa fırlatıyordu.

Üstüne üstlük burada saha ile tribünler arasında herhangi bir tel örgü vs. de yok. Bizde o tel örgülere rağmen bir manga robocop polis yan yana dizilidir ya, burada o da yok. Saha ile tribünler arasında çoğu kadın olmak üzere seyrek şekilde yerleştirilmiş birkaç güvenlik görevlisi var sadece.

Maç öncesinde ve maç arasında herkes bira içiyor. Ona rağmen herhangi bir taşkınlık yok. (Holiganlar nerede?)

Arsenal Emirates Stadyumu


TC, vatandaşına neden hayvan muamelesi yapıp tel
örgülerin ardına kapatıyor? İngiliz devleti neden yapmıyor?

Koltukların üstüne basa basa aşağıya inme imkanı yok.
(Bkz. Şükrü Saraçoğlu). Ayrıca koltuklar deri. 

Stadın 10dk'de boşalması


British Museum - Bodrum'a ait olan'ı Bodrum'a verin
Bodrum'da bulunan, dünyanın 7 harikasından biri Mausoleum'a ilkokul'dan beri birçok kez gitmişimdir ama 3-5 sütun kalıntısından fazla birşey yoktur. Buradaki olağanüstü kalıntıların hep İngilizler tarafından gemilerle kaçırıldığı, bunu padişahın izni ile yaptıkları söylenir ("taş parçası işte, ne olacak" diye). Bize ilkokulda, kaçırılan kalıntılar arasında Mausoloeum'un tepesindeki som altından at arabası olduğu da öğretilmişti.

En sonunda annem ve babam ile çalınan bu meşhur eserleri görmeye British Museum'a gidebildik.
Öncelikle som altından araba falan yok! Moselyum'a bir oda ayrılmış ama oldukça az sayıda (ama etkileyici nitelikte) parça var.

Bodrumlu Balıkçı (Cevat Şakir Kabaağaçlı) bu müzedeki parçaları gördükten sonra İngiltere hükümetine bir mektup yazmış. Bu eserlerin Londra'nın kasvetli havasına, bu kapalı odaya değil, Bodrum'un masmavi gökyüzü altına yakışacağını, bu eserleri ait olduğu yer olan Bodrum'a iade etmelerini istemiş. Hükümet Balıkçı'ya cevap vermekte gecikmemiş: "Haklısınız, hatırlattığınız için çok teşekkür ederiz, Mausoleum'un bulunduğu odayı maviye boyadık!"


British Museum'da Bodrum - Geri verin lann!



Soldan sağa: Artemis, Erdoğan, Mavsolos

Moselum'un tepesindeki at arabasını
çeken atalardan biri

Fethiye'deki Xanthos'dan çalınma anıt mezar


Akşam Soho'da tiyatroların olduğu bölgede Mamma Mia müzikaline gittik. Hikaye biraz tırt ama canlı müzik, ışık, kostümler, danslar, sonuç olarak sahneye konuşu çok başarılı idi.


Mamma Mia!

Perşembe sabahı Gatwick havaalanından TK1998 ile memlekete döndük.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder