2 Ekim 2011 Pazar

abd - new york, houston (2011)

29.04.2011 - 07.05.2011 (8 gün)
New York (NY), Houston

Houston'daki 1 haftalık eğitime katılmak üzere 10 kadar iş arkadaşımla 29 Nisan cuma günü NY'ye uçtuk. Plan haftasonunu NY'de geçirip Houston'a geçmek şeklinde.

NY'ye vardıktan sonra pasaport sırasında beklerken bulunduğum sırada bir tek ben kaldım ama önümdeki kişinin işi bir türlü bitmek bilmedi. Ben de en sonunda dayanamayıp pasaport kontrolünü yapan polise "Buranın işi uzun sürecek mi? Olmadı diğer sıralardan birine geçeyim", gibi birşey demeye çalıştım. Adam yüksek bir ses tonu ile eliyle bana sırayı işaret edip "You have to wait! (bekleyeceksin!)" dedi. ben de itirazımın beklemeye dair olmadığını anlatmaya girişmişken "go and wait!" diye bağırdı! (Amerika'ya hoş geldin demek istedi herhalde!)

Bu moral bozukluğu ile taksiye atlayıp otelimize gittik (Club Quarters World Trade Center - 2 gece toplam 238 USD - O civarda bulabildiğimiz en ucuz oteldi bu). Bu otel 11 Eylül 2001'de saldırıya uğrayan ikiz kulelerin hemen dibinde. Penceresinden bakınca ikiz kulelerin yerine yapılmakta olan müze ve yeni gökdelen gözüküyor. Fotoğraftaki 2 adet kare boşluk yıkılan ikiz kulelerin boşluğu. Koskoca kulelerin taban alanı ne kadar da küçük gözüküyor!




Amerikaya giderken yanımda kıyafet olarak çok az şey götürdüm. İhtiyacım olan bavulu dahi Türkiye'den değil oradan satın aldım. Söyledikleri gibi alışveriş cennetiymiş çünkü her türlü "marka" ürün Türkiye'dekinin neredeyse yarı ya da 3'te 1'i fiyatına! Ucuz mağazalara örnek olarak Century 21, Tj Maxx verilebilir. Hal böyle olunca Özgürlük Heykeli'ni dahi ziyaret edemedim.

Empire State Building'e gittim. Burada 86. kata çıkmak 21usd iken 102. kata çıkmak için bir 15usd daha istiyorlar (toplam 36 usd oluyor). sakın ola "observatory" falan laflarına kanıp ekstra 15 dolar daha vermeyin. sadece en üstteki daracık yere olan talebi azaltmak için o kadar ek para istiyorlar. 86. kat yeterince iyi.

Manhattan sokak ve caddeleri ızgara şeklinde. Dolayısı ile çok basit bir yapısı var. Şehir uçaktan şu şekilde gözüküyor:


Şehrin ortasında kocaman central park yer alıyor. Üstteki fotoğrafta ortadaki dikdörtgen alan. Burada insanlar paten kayıyor, koşuyor, piknik yapıyor. Ayrıca sokak performansları oluyor. İçki içmek yasak ama birisi yanınıza yanaşıp "bira var, ister misiniz?" diye sorabiliyor. Parkın bir resmini aşağıya koyuyorum:


Bir de filmlerden gördüğümüz meşhur sarı taksilerine bindim. Manhattan'da taksi durağı olayı pek yok. Normalde yoldan çevriliyor. Taksiler şu şekilde çalışıyor: taksi kullanm sertifikası olan şöförler belli garajlardan taksileri kiralıyorlar. kiralama işlemi 2 vardiyada yapılabiliyor: biri sabah 5 - akşam 5 arası, diğeri de akşam 5 sabah 5. araba seçme şansın yok. mesela sabah 5'e doğru gidiyosun, gece vardiyasından dönen ilk gelen aracı sana veriyorlar (first come first served mantığı). bu 12 saat boyunca kira bedeli olarak garaja 105 dolar veriyorsun, bir de depoyu dolu teslim etmen gerekiyor. bir depo da 50 dolara dolsa, toplam 155 dolar masrafın var, gerisi şöföre kalıyor.

Binalar hep yüksek yüksek. Örneğin caddede yürürken kafanızı kaldırınca manzara genelde şu:


2 günü NY'de geçirdikten sonra Houston'a uçma zamanı geliyor.
Bizi otelden havaalanına götüren Ford Escape model hybrid (hem elektrik hem de benzinle çalışan) araç hakkında taksinin şöföründen şu bilgileri alıyorum: Ekstradan 5.000usd kadar bir parayı pil için veriyorsun ama ondan sonra hızın 30 mili aştığında otomatik olarak benzine geçiyor. bu sırada pil şarj oluyor. böylece çok acayip bir benzin tasarrufu sağlamış oluyorsun. bi de 0 - 30 mil arasında araçtan hiç ses ve egzos çıkmaması cabası.

Taksiciye zorunlu bahşişi de verdikten sonra havaalanına varıyoruz. Check-in işlemlerinin çoğu otomatik makinelerle yapılıyor. Bizmkine göre oldukça otomasyona geçilmiş denilebilir. Check-in makinelerinin bir fotoğrafı şu şekilde:


Havaalanında güvenlik sıkı. Herkesin ayakkabısı dahi çıkartılarak x-rayden geçiriliyor. Güvenlikteki adama galoş soruyorum, adam "biz vermiyoruz, o kadar temizdiysen evden kendin getirebilirdin", diyerek ayarı veriyor.

Houston'a varıp Double Tree oteline yerleşiyoruz. Houston, Texas eyaletinde. Yani Bush'ların memleketi, milliyetçi, muhafazakar bir yer: Hayatında ABD dışına çıkmamış adamın ABD başkanı olduğu, bilime inanmayan ABD başkanının çıktığı yer burası. Eğitimi alacağımız binanın girişinde "tabancayla girmek yasaktır" yazıları var:


Houston büyük bir şehir ama tüm binalar birbirinden uzak. İstanbul gibi dip dibe değil. Uzaydaki gök cisimlerinin sürekli birbirinden uzaklaşması gibi sanki tüm binalar birbirinden sürekli uzaklaşıyor. Tüm otoyollar asfalttan ziyade beton! Bir sürü yol birbirinin üstinden geçiyor. Burada 4-5 katlı olan yolları gördüm ama aşağıdaki fotoda daha basit bir halini koyuyorum:


Burası petrol zengini bir yer olduğu için dışarıdan da çok göç almış. Taksiciler genelde göçmen. Örneğin bir tanesi Afrikadan 15 yaşında gelmiş, 11 yıldır burada. 11 yıldır hiç ülkesine gitmemiş, ailesini hiç görmemiş! "Özlemiyor musun?" diye patavatsızca sorunca gözleri doluyor.

Ailesi ile uzunca zamandır burada yaşayan Ürdün'lü bir başka taksici ise daha mutlu. 6 kişiyi alan büyük taksisi ile bizi NASA'ya (Johnson Space Center'a) götürüyor. Buradaki en etkileyici şey tartışmasız aya ilk insan taşıyan Apollo 11 uzay aracının bir eşinin olması. 1969'da iki eş cihazdan bir tanesi aya fırlatılıyor ama 2.'si yani aşağıda fotosu olan eşi, sürmekte olan Vietnam savaşına parasal destek olması açısından aya gönderilmiyor. Bu inanılmaz cihazın 3 fotosunu aşağıya koyuyorum. Bu arada mürettebatın (yani 3 kişinin) bulunduğu kapsül en önde gördüğünüz boyasız (kahverengi olan) küçük odacık. Ancak 3 kişinin sığabileceği dar bir yer. Dünyaya dönen kısmı da sadece o. Gerisi uzayda bırakılmış oluyor (yakıt tankları, vs). 1981'de tek kullanımlık bu araçların yerini tekrar tekrar kullanılabilen US Space Shuttle aldı.





Houston'da Galleria diye bir alışveriş merkezi var. Söylentiye göre Turgut Özal buraya kalp ameliyatı olmaya geldiğinde buradan etkilenerek Türkiye'deki ilk alışveriş merkezi olan Bakırköy Galeria'yı yaptırtmış.

Galleria'daki Cheesecake Factory Amerikan yeme alışkanlıklarını görmek açısından güzel bir örnek olabilir. Bu zincir lokantada çeşit çeşit güzel cheesecake'lerin yanında başka yemekler de mevcut. Hepsinin ortak özelliği çok büyük porsiyonların olması.

Eğitim tamamlanıp sertifikalarımızı aldıktan sonra 1 geceliğine tekrar NY'ye dönüyoruz. Bu sefer Long Island bölgesindeki Garden City otelinde kalıyoruz. Burası oldukça eski bir tarihi olan ama içi ve çevresiyle keyif veren otel. Bahçesinden bir bisiklet kapıp klasik amerikan evlerinin arasından dolaşabilir ya da manhattan'daki Penn Station'a trenle 45dk'de gidebilirsiniz. bi sürü de Türk kalır burada.








Hiç yorum yok:

Yorum Gönder