2&3 Mart 2024, haftasonu.
Bilbao’da meşhur kanadalı mimar Frank Gehry’nin Guggenheim müzesi var. New York’takinden sonra bu ikinci Guggenheim müzesiymiş. 1997’de açılmış ve şehrin çehresini değiştirmiş diyebiliriz.
Hep fotoğraflardan görüp ziyaret etmeyi şiddetle arzulardım.
Bilbao 345.000 kişilik kucuk tatlı bir şehir. Bol yeşil, çarşısında irili ufaklı bir sürü kafe, pastane, butik, ayakkabıcı, esnaf var. AVM kafası yok.
Güzel kutuphaneleri var. Birçok yaşlı kütüphanelerde zaman geçiriyor. Bir kütüphanede su sesi yanını vardı. Yaslilar oldukca aktif. Kafelerde falan da çok varlar.
Kafe dedigim yerlerde hem icecek hem de tapaslqr var minik minik kanepeler, balikli zeytin, ekmegin uzerine sürülü yengeç eti, vs. Meze gibi hem saglikli hem de cok lezzetli. TR’de de olsa çok iş yapar.
Nihat Kahveci’den bildiğimiz Atletico Madrid’in memleketi. Birçok balkonda, cafe’de bayrakları asılı. Ama atletico Madrid değil de, ‘Athletic Club - Bilbao’ diye geçiyor. Bunlar aynı mı diye baktım, orjinal adı athletic club - bu ingilizce, 1912’de ingiltereden gelen işçiler kurduğu için. Sonra 1940’larda Franko rejiminde tüm kulüp isimleri zorunlu olarak İspanyolcaya çevrilmiş. O zaman Atletico Madrid olmuş. Fakat daha sonra kulüp tekrar orjinal ismine dönmeye karar vermiş. Fakat biz TR’de iye hala atletico bilbao diye biliyoruz, bilmiyorum.
Athletic Club’ın bir özelliği. Sadece Bask’ları ya da futbol egitimini orada almışları oynatıyorlarmış.
Pazar günü bilbao müzesine denk geldik. Parasızdı. Eserlerden biri 1960-79’lerden sergio prego’ya aitti. Beyaz ve siyah şişirilmiş dev balonlar vardı. Fırsatım olduğunda ne anlatmak istedigini araştırmak istiyorum. (Aciklamalar sadece bask dilinde ve ispanyolcaydi)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder