2 Ekim 2011 Pazar

polonya (2008)


varşova - krakow

27.01.2008 - 09.02.2008 -- ilk gidişim milenyum bank'tan iş arkadaşlarımla
06.04.2008 - 18.04.2008 -- 2. gidişim yalnız ama yine iş için
Kaldığımız yer: Sobieski Hotel

iş arkadaşlarıyla ya da turla gittiğim her gezide bazı kişilerde benzer davranış modeline şahit oldum: sürekli bir beğenmemek, burun kıvırmak hali, buna karşın türkiye'mizin ise ne kadar daha modern, güzel, insalarının ise ne kadar daha akıllı vs vs olduğundan dem vurmak!

Dünyadaki en süper yerin Türkiye olması ne ilginç, ne tesadüf. Biz de tam da orda yaşıyoruz. Bak gördün mü şimdi? Tamam, en güzel ülkeyi sen kurdun, en iyi dalgıç sensin, kabul! Ve fakat farklı şeyler görmek hiç mi heyecan vermiyor? Bak şu karşı yoldan geçen yayaya yol veren bir taksici amca var, trafik kurallarına uyulan bir şehir sana hiç mi "böylesi de varmış", dedirtmiyor? Burada daha 50 yıl önce 2 milyon insan gettolara hapsedilip trenlerle ölüme yine buradan yollanmış, bütün şehir bombalanıp tek bir bina kalmayıncaya dek yıkılmış, havada asılı kalmış hüznü görmez misin, şaşırmaz mısın?

kuzeyden güneye akan bir nehir polonya'yı tam ikiye ayırıyor. 2. dünya savaşında almanlar ve ruslar anlaşarak 1 gecede polonya'yı işgal etmişler - Almanlar ülkenin nehrin sol tarafında kalan kısmını, ruslar ise sağ tarafını. Polonyalılar bizden oldukça farklılar. Milliyetçilik gibi bir duyguları yok gibi. Bu işgale de bayağı bir süre ses etmemişler. Daha sonra savaşın sonlarına doğru isyan ettiklerinde ise Hitler varşova'nın tamamını (gerçekten neredeyse her binayı) bombalayarak yok etmiş. (Şimdi gördüğümüz Varşova fotoğraflara falan bakılarak yeniden yapılan binalardır).

Ben kendimi milliyetçi olmayan biri olarak düşünürdüm ama Polonyalıları gördükten sonra aslında gayet de milliyetçi olduğumu, bunun beynimizin en köküne ilkokuldan beri işlendiğini farkettim. Bizim Türkiye'de "vatan savunması" diye bildiğimiz kavram Polonyalılarda yok!

Rusya ve komünizm dönemini kötü anımsıyorlar, Ruslardan az çekmemişler. 1989'da özgürlük getiren Lech Walesa'yı çok seviyorlar. Bir gün işyerinden Polonyalı arkadaşım Krystian'a şöyle sordum:
- Siz komünizm geçmişini hep kötülüyorsunuz ama Türkiye'de bir çok insan, öğrenci, vs., daha adil, barışçıl, insancıl bir dünya adına komünizm için savaş veriyor. Bu ne yaman çelişkidir?
Yanıt olarak, "Komünizm iyi değildi çünkü iş yoktu, kimse çalışmıyordu. Sana bir iş veriyorlardı ama kimse çalışmıyordu, yapmak istediğin şeyleri yapamıyordun, özgürlük yoktu ,böylesi daha iyi", dedi.
(Daha sonra Türkiye'ye geldiğimde bunu bir arkadaşıma söylediğimdeyse şöyle cevap vermişti: "Kapitalizmde herşeyi yapabileceğin, özgür olduğun yanılgısı vardır. Bir işçinin uçağa atlayıp Amerika'ya gitmesi mümkün ama bu hiç bir zaman gerçekleşmeyecek!". Tabi bunu da gidip Krystian'a söyleyip cevabını duymam gerekiyordu ama arada git gel olmasın daha fazla!)

Varşova Polonyanın Avrupa Birliği'ne girmesi ile oldukça kalkınmış bir ülke.
Aşağıda ekşi sözlüğe yazdığım hali ile Varşova izlenimlerimi alıntılıyorum:

"istanbul ile karsilastirdigimizda iyi taraflari sunlar:

kurallar var. istisnasiz herkes de bu kurallara uyuyor. ornegin yayalar kirmizi isikta asla gecmiyor - gece saat kac olursa olsun. arabalar her zaman (ama her zaman) yaya gecidinde yayalara yol veriyor. yaya gecidinden gecen bir yayaya ne korna calmak ne carpacak kadar yaklasmak, hic biri yok. boylece karsidan karsiya gececek olan yaya acaba gecsem mi, acaba carpar mi, acaba yol verir mi, vermez mi diye dusunup kafasini yormuyor. kural belli, neyse o.
(burada kaldigim 1 ay icinde sadece bir istisna vardi o da diger bir turk arkadasimla gelen giden araba yok diye kirmizi isikta karsiya gecmeye calismamizdi - sonucunda da polis pasaportumuza el koymaya kalkti. tabi artik bekliyoruz isiklarda..)

otobus, tramvay gibi toplu tasima araclarinda her bindiginde bilet, akbil vs basmak diye birsey yok. biletler gunluk, haftalik, aylik, vs. ilk bindiginde bi alete okutuyorsun, o alet sen bileti bastiktan sonra ornegin bir hafta sonrasinin tarihini yaziyor. artik o noktadan sonra bir hafta boyunca istedigin araca istedigin gibi in, bin. ne sofore birsey gostermek, ne de okutmak. 1 ay boyunca yolcularin biletlerini kontrol eden bir gorevli dahi gormedim. ama belli ki herkes biletini okutuyor.

insanlar birbirlerini hic rahatsiz etmiyorlar. mahalle baskisi diye birsey yok. isteyen istedigi gibi takiliyor. otobuste yuksek sesle guldun diye ters ters bakan yok, birbirini taciz eden yok, politik bir gerilim hic yok. (tabi hic kimse kimse ile ilgilenmediginden biri sana saldirdiginda da ilgilenmeyebilir, onu da unutmamali)

insanlar biraz soguk gibi gorunse de aslinda cok yardimseveri cok iyi insanlar. sadece asiri kibar olmak gibi bir takintilari yok. bir kiza birsey sordugunda terslemiyor. seni insan yerine koyup konusuyor. (bir turk erkegi icin gercek bir kültür sokudur bu).

bir taksiye bindiginde ne bir korna calmak ne asiri ivmeli bir hareket, ne baskasina kufur etmek, ne de trafik kurallarina uymamak soz konusu.

iste boylece, istanbulda yasarken aslinda ne kadar cok gereksiz yere tum bunlar icin enerji harcadigimizi gordum. burasi bu bakimdan coook cook daha stressiz bir yer. (stres yok ama yasam enerjisi, heyecan da mevcut bir yandan. genclik gumbur gumbur geliyor)
herkes bu stressiz hayati bir kez tatmali diyorum. cok keyifli."

Ayrıca Varşova'da bulunduğum süre içerisinde Jane Birkin'in ve System Of A Down grubunun vokalisti Serj Tankian'ın konserine gittim.

"11 nisan 2008 cuma gunu Serj Tankian'ın varsovadaki konserine gitme firsati bulmus biri olarak su gozlemlerde bulundum:
konser tiklim tiklimdi. 1 ay oncesinden bilet tukenmisti.
polonyalilar polonyadaki tek konser olmasi munasebeti ile oldukca ilgi gostermislerdi.
metalci gencligin yaninda konsere gelen anne-kiz, baba ve cocuklari formatinda bir cok yasli insanlar da bulunmaktaydi. ornegin 45-50 yas civarinda olan ve konsere kizi ile gelip kapida bilet bulmaya calisan avukat kadin soad'in tüm albümlerine sahip oldugunu soylemekteydi.
konser basladiginda cilgin bir kudurma, dalga dalga suruklenen kalabalik, pogonun bini bir paraydi. cok coskulu bir genclik vardi.
konser cok basarili idi. serj'in muhtesem sesi, arkada fcc isimli grup da cok saglamdi. ilk sarkida sahneye sihirbaz sapkasi gibi sapkalarla ciktilar.
konsere giderken korktum acikcasi, turklerle ilgili kotu birsey soyliyecek mi diye..
hatta "aranizda turk var mi" diye sorsa, ben de elimi kaldirsam linc edilir miyim diye bile korktum.
nasil bir paranoyadir bu ya. adamin konserde tek soyledigi sey sunlar oldu:
"bence kendimize fazla onem veriyoruz, bence bu bir hatadir",
"muzik bir enerjidir. bize kainattan gelir. bu yuzden de herkese aittir"
"siz rusya isgalinden kurtuldunuz. ermenistan da. o yuzden bizler kuzen sayiliriz. simdi de george w. bush adinda bir diktator daha var. sira ondan kurtulmaya geldi"..."

Polonya'da beni şaşırtan bir olay da, Varşova'nın eski şehir meydanında gittiğimiz kafelerde ya da restoranlarda hiç kazıklanmamış olmamızdı. Şehrin en turistik yerinde arkadaşlarım "haydi, şuraya oturalım!" dediklerinde, içim cız ederek içimden "eyyvah eyvah, burda fena kazıklayacaklar bizi, turistik mekanda önüne gelen yere pat diye girilir mi?" diye geçirmiştim. Meğerse medeni gibi ülkelerde "turiste geçirek..." mantığı yokmuş.

krakow

prag ile beraber en iyi korunmuş antik kentlerden biri. insanları mutlu huzurlu. medeni bir şehir. yani gece dışarı çıkmakta sorun yok, kadınlara taciz yok, otobüste güldün diye ters ters bakılmak yok, karşı cinsten birine merhaba deyince ürkmüş bir hayvan ya da tekmelenmiş bir köpek gibi ters ters bakarak uzaklaşan yok, vs vs...

Papa II. Jean Paul'un memleketi. Bu yüzden katolik camiasının en önemli ismini şehirlerinden çıkarmış olmaktan dolayı gurur duyanlar mevcut.

Auschwitz "çalışma" kampı buraya çok yakın. 2. dünya savaşında milyonlarca yahudi, çingene vs trenlerle varşovadan ve diğer şehirlerden buraya getirilip ölesiye çalıştırılmış, deneylerde kullanılmış, hatta söylenene göre krematoryumlarda yakılmış. Kampın girişinde de kapıda meşhur "Arbeit Macht Frei - Çalışmak Özgürleştirir" lafı yer alıyor. Aşağıda fotoğrafını koyuyorum.


Daha 60 yıl önce böyle bir vahşet nasıl olmuş, anlamak zor.

Krakow'da bir de yüzlerce yıllık bir tuz madeni var. Tuz eskiden çok önemli bir maddeymiş çünkü buzdolabının olmadığı dönemlerde yiyecekler tuz ile korunurmuş. Bu tuz madeni öyle ufak tefek birşey değil; koskoca bir dağ, yerin 600m derinliğine kadar gidiyor, içinde yüzlerce tüneli, tuzdan oyulmuş şapelleri, ve dev bir kiliseyi de içinde barındırıyor. Kocaman bir dağ, içi tamamen kaya şeklinde tuz! Artık sadece turistik amaçlı kullanılıyor.

Burada gördüğüm bir tramwayın içinde parti yapılıyordu. Tramway dolaşıyor, içinde bangır bangır disko müziği, içinde insanlar dansedip eğleniyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder