2 Ekim 2011 Pazar

ingiltere (2010)


29.04.2010 - 05.05.2010 (6 gün)

Ablamın geçen sene ingiliz vatandaşı olması sayesinde en sonunda ben de ingiltere'den 10 yıllık vize alabildim. ingiltere'ye bu gidişimde ablamların Canary Wharf'daki evlerinde kaldım. Dolayısı ile en çok o civarda zaman geçirdim.

Canary Wharf, son 20 yılda kentsel dönüşüm projesi ile finans merkezi olarak tasarlanıp inşa edilmiş, Citibank, HSBC gibi dev bankaların gökdelenlerinin, O2 (eski adı ile millennium dome) adlı dev bir gösteri merkezinin ve Excel Center adında, bizdeki Beylikdüzü Tüyap gibi (ama çok daha büyüğü) bir fuar merkezinin yer aldığı, eskiden Haydarpaşa benzeri bir liman olan bir bölge. Ayrıca liman iptal edilip yerine evler ve oteller de inşa edilmiş. Eskiden limanda kullanılan vinçler ise görsel amaçlı olarak tutulmuş, birer heykel gibi duruyorlar:


Şu anda bu bölgedeki Citibank'ta çalışan eski iş arkadaşım Erkin sağolsun, beni Citibank'ın gökdelenine çıkardı. Oradan çektiğim 2 fotoğrafı koyuyorum. Birincisi O2 (yarısı gözüken), diğeri de Barclay's binası:


Metronun yer üstünde çalışan hatlarından biri olan DLR hattı bu bölgede hizmet veriyor ama bir özelliği makinist olmadan otomatik olarak çalışması.

Bu bölgede herşey yeni tasarlandığı için parklar bahçeler dahil herşey pek bir nezih, düzgün. Örneğin aşağıdaki gibi bahçeler var:


Bir gece eniştem biraz rahatsızlandığı için bir gün boyunca ingiltere'nin hastanelerini de gözlemleme şansım oldu. Gece ambulans çağırdık, gayet donanımlı, güzel bir ambülans, çok yardımcı, işini iyi yaptığı belli olan bir ekiple birlikte kapıya geldiler. En yakın hastaneye gittik.

Hastane bizdeki Acıbadem'ler gibi otel görüntüsünde olmasa da olması gerektiği gibiydi. Dikkatli şekilde tetkikler yapıldı, nöbetini devreden her doktor bir sonrakine rapor verdi, sonunda da önemli birşey olmadığı anlaşılıp bizi eve gönderdiler. Cebimizden bir kuruş çıkmadı.

Geçenlerde Hürriyet gazetesinde "İngiltere'ye Türk sağlık sistemi modeli" gibi bir başlık okuduğumda güleyim mi ağlayayım mı, bilemedim. Sağlık sisteminin bedava olmasına rağmen bu kadar düzgün işliyor olmasında öncelikle Türkiye'nin İngiltere'den öğreneceği çok şey var diye düşünüyorum. Parasızı ölüme terkedip parayı bastırana 5 yıldızlı otel konforu sağlayarak sağlık sistemi kurmak zaten işin kolay yolu. Hürriyet'teki görevini bırakırken gözünde yaşlarla "that was a good life" diyen Ertuğrul Özkök'ün tüm parasını alıp hastalandığında Samatya SSK'ya yatırıp o zaman tekrar sormak lazım: "Are you sure?"

Araya Zürriyet girdi, şimdi hastane konusuna devam ediyorum: Burada doktorları ya da diğer hastane personelini tehtit etmek, sözle taciz etmek, dövmek, topuğuna sıkmak gibi suçları işlemenize kanunlar engel oluyor. Bizdeki hastanelerde de kural var ama uygulayan yok. Hastanenin her yerinde aşağıdaki gibi posterler var:




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder