18 Eylül 2011 Pazar

mantova, milano, venedik (2001)

22.09.2001 - 05.10.2001 tarihleri arasında arkadaşım bülent ile italyan girişimci lorenzo'nun davetlisi olarak 2 haftalığına italya'ya gittik. o sıralarda 2001 krizi olmuş, insanlar işsiz kalmışlardı. bunu fırsat bilen küçük bir italyan teknoloji şirketi sahibi olan lorenz da, netaş'tan ucuza adam kapatma olayına heves etmişti.

plana göre biz lorenzo'nun şirketi için istanbul'da evimizden italya'daki şirket için yazılım geliştirecektik. Ancak bu şirketi tanımamız için lorenzo bizi 2 haftalığına italya'ya davet etti. biz de, "2 hafta italya... çok güzel oldu, çok da güzel, iyi oldu, tamam mı?", diyerek kabul ettik.

italya konsolosluğundaki aşağılamalı, sinir harpli vize macerasını bir şekilde atlatıp (o kraldan çok kralcı, kapıda bekleyen vatandaşları aşağılamaktan zevk alan türk görevliler yok muydu...), alitalia uçağı ile o sıralarda fatih terim'in transfer olduğu milan şehrine vardık. pasaport kontrolünde dikkatimi çeken bir şey polislerin üniformalarının şık gibi ve değişik bir lacivert olması, erkek görevlilerinde bileklik, vs gibi aksesuarlar takmasıydı.

şirketin yeri mantova'daydı. lorenzo (lo) bizi alıp otelimize götürdü. otelimiz bir köydeki bir çiftlik evinin turizme açılmış haliydi. buna "agrikultura" diyorlar agriculture (tarım) ile culture (kültür) kelimelerinin birleşmesinden oluşuyor. Avrupa Birliği, çiftlik evlerinin turizme açılmasını destekliyor. Böylece insanlar hafta sonları falan çiftliklerde kalıp çiftlik hayatını falan görebiliyor. Hem de çiftçilere de parasal destek oluyor. Sonuç olarak etrafta başka yapının olmadığı, envayı çeşit kümes hayvanının koşturduğu, güzel bir ortamda bulduk kendimizi. Sabahleyin ben güzel bir köy kahvaltısı beklerken sütlü espresso ile yarım paket bisküvi verdiler bize. Oralarda kahvaltı bundan ibaretmiş!

italya'nın kuzeyi en zengin yeriymiş. sebebi de tarımla uğraşmalarıymış. (e o zaman bizdeki çiftçiler neden zengin değil?)

köyden kasabaya yani mantova'ya inince olağanüstü düzenli, evlerin pencerelerinden çiçeklerin sarktığı, taş sokakların, tarihi evlerin, muhteşem pizzaların ve makarnaların olduğu bir yerle karşılaştık. ilk gün kentin meydanında antika yarış arabaları sergileniyordu.

lo karısı ve 2 çocuğu ile, bahçesinden zeytin ağaçlarının olduğu müstakil bir evde yaşıyor. arabasını garaja park edip mahzenden o akşam içecekleri şarabı alıp üst kata öyle çıkıyor. mutfakta kocaman bir şömine var (ocak gibi yüksekte duruyor) eleman orada et met pişiriyor (etin üstüne dal dal kekik atmalar falan, her türlü italyan numarası mevcut). adamdaki tek italyan hareketler bunlar değil: biraz muhafazakar (mesela kaçak göçmenlere hoşgörü gösterilmesine deli oluyor) ama her türlü uyanıklık da onda: audi a6'sını çeşitli katakullilerle almanya'dan getirmiş, bize bi tomar para verip onu bize bankaya yatırttırıyor ki vergiden bizim masrafları düşebilsin, vs vs.

lo bir gün bize bir fiat uno tahsis etti, biz de onu kullanarak günü birlik venedik'e gittik. istanbul kadar güzel şehir olmaz, derdim, venedik de hiç fena değilmiş! sokakların nehirlerden oluşması, gondollar, o tarihi binalar çok orijinallerdi.

bülent'le venedik'e doğru otobanda giderken biz orta şeritte olmamıza rağmen bi kamyonun arkadan gelip korna çalıp selektör yakması bizi güldürdü çünkü "neyse ki bunlarda da baya bi öküz var, evrende yalnız değiliz demek ki", diye düşündük.

şirketteyken her öğlen yemeğe dışarı gidiliyor ama pek acele etmiyorlar. şaraplar içilip yemekler yeniyor, ayaküstü bir espresso atılıp o şekilde işe dönülüyor.

bi akşam da bir köy festivaline gittik. orada at eti yapmışlar, denedik. çiğne çiğne gitmiyor. çok sert, çok lifli.

bi de iş yerinden bi italyan elemanla milan yakınlarındaki ferrari müzesini ziyaret ettik (modena'da). 5-6 tane kullanılmış ferrariden başka çok da birşey yoktu açıkçası. (michael schumacher'in f1 aracı da oradaydı ama çok etkileyici gelmedi).

milan'da trafik ne kadar düzenli, sakin. kimse korna çalmıyor, zıvanadan çıkan adam bile en fazla "düt" yapıyor, bizim gibi "düüüüüüüüüüüüüüüüüüüüüüüt..." diye kafası direksiyona düşmüşçesine basmıyor. bi de trafikte birçok vespa kullanıcısı var.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder