12 Eylül 2011 Pazartesi

belfast - dublin - londra (2000-2001)

2000/1 yılında belfast'ta yaşarken bazı haftasonları trenle ya da arabayla dublin'e giderdim. aslında kuzey irlanda ingiltere'ye bağlı olduğu için irlanda'dan farklı bir vizeye sahip. ancak iki ülke arasında sınır olmadığı için kontrol yok. böylece geçip gidiyorsunuz.

bir keresinde arabayla dublin'den belfast'a dönerken irlanda dilinde (Irish Gaelic) elektronik müzik programı yapan bir radyo programı dinliyordum. o kadar güzel bir parça çaldı ki, belfast'a vardıktan sonra yaklaşık 1 hafta falan internetten o şarkıyı bulmaya çabaladım. Bildiğim tek şey ise sunucunun o kadar irlandaca cümlenin arasında ingilizce olarak söylediği "soul vibration" lafıydı. O zamanlar napster programının en popüler zamanlarıydı. parçayı bulup indirdiğimde oldukça mutlu olmuştum. [Soul Vibration by J walk - youtube link]

irlanda demişken duyarsız gibi, ilgisiz gibi gözükmemek adına politik durumdan da bahsedelim. ingiltere, cook eski zamanlarda irlandayi isgal etmis (fethetmek?). irlandalilarin kendi dillerini konusmalari yasaklanmis -ki irish gaelic denilen ingilizceyle yakindan uzaktan alakasi olmayan bir dil (koca bir milletin dili yok olup ingilizce konusmaya baslamislar. bu nasil bir baskıdır iskencedir ki dilini unutuyorsun!)-, dinleri yasaklanmis (katolik olanlarin universiteye gitmesi yasak, evlerine pencere ya da baca yapmak icin bile agir vergiler vermek zorundalar ki zaten paralari olmadigi icin yapamiyorlar), tarim urunlerinin cogu vergi olarak ingiltereye goturuldugu icin dogal afet yillarinda (ki bunlarin en bilineni "great famine" diye gecen 1845 - 50 yillarinda kralice victoria donemindeki kitliktir. bu donemde 1 milyon insan açlıktan ölmüştür. detaylar: http://www.eksisozluk.com/show.asp?id=2080846). Pek tabi ki ingililtere yavrularına bu tarihsel olayı okullarda ingilterenin hiçbir sorumluluğu yokmuş gibi anlatırlar. Bu arada o sırada osmanlı padişahı irlandaya 1 gemi dolusu erzak yardımında bulunmuştur. Bu konuyu anlatan çok şahane bir sinead o'connor şarkısı da vardır (universal mother albümündeki versiyonu ile famine - youtube link)

1920'lerde IRA (Irish Republican Army) Irlanda'nin buyuk kismini Ingiltere'den kurtarir (terörist?). Kuzey Irlanda dedigimiz kismi haric. Orasi (Belfast ve civari) ingiltere'de kalir. O zamana kadar ingiltere bircok kişiyi ingiltereden bu bolgeye yerleştirir. Böylece oradaki kendi taraftarı nüfus oranını arttırmak ister (Türkiye'nin de Kıbrıs'ta yaptığı gibi galiba). Oraya gonderilen insanlar protestan'dır. Böylece ingiltere politikası, bir vatanı asla düzelmeyecek şekilde zehirlemiştir. kuzey irlandanın yarısı katolik, yarısı ise oraya sonradan doldurulan protestanlardan oluşmaktadır. bu iki taraf birbirinden nefret etmekte, durmadan çatışmakta, birbirlerinin mahallelerine girememekte, katolikler (kuzey irlanda'nın irlanda'ya katılması gerektiğini düşünen irlanda halkı) IRA'ya destek verirken protestanlar da (unionist - yani ingiltere'nin yanında kalmayı tercih edenler) birçok karşı terorist gruplara destek vermektedirler (UVF, vs).

Hatırlıyorum, yılın belli zamanlarında kimse dışarı çıkmaz, millet yolda buldukları arabaları, otobüsleri falan yakarlardı. İrlandalıların ingiliz nefreti güneyde yani irlanda kısmında da kendini gösterir. Örneğin bir keresinde ben ingiliz plakalı arabamla dublin'in arka sokaklarında kaybolmuşken yol sormak icin yaklastigim bir irlandali beni ingiliz sanip, arkasindaki altili ganyan bayisindeki arkadaslarina donerek "hey look! there is an english, here. yıh yıh yıh yıh (hadi dövek)..." demisti de neyse ki "havken ay go to belfast?" dememle adamin benim ingiliz olmadigimi anlamasi bir olmuştu (insan biraz geç anlar ya, bu kadar ezmesine gerek yoktu yani). Boylece dayaktan kurtulmuştum.

belfast'taki insanlar mutsuz ve depresiftir. başka mahallenin çocuğu ile kan davalı insan mutlu olur mu hiç? ama güneye geçer geçmez insanların çok daha mutlu, içten, sevimli olduğunu farkedersiniz.

Londra

Belfast'a gitmişken o zamanlarda londra'ya taşınan ablamı da ziyaret etme şansım olmuştu. Turist gibi degil de oranın yerli halkının gittiği yerlere gitmek her zaman güzeldir. Örneğin 19 mart 2000 tarihinde gittiğimiz vibe bar B&W kolonları ve müzikleri ile çok hoşuma gitmişti.

Bi de 2001'de kerem (daldal) ile royal albert hall'da mark knopfler konserine gitmiştik. sailing to philedelphia albümünün turundaydı sanırım. o albümden what it is şarkısı favorimdi. (13 haziran 2008 kuruçeşme arena'daki mark knopfler konseri daha güzeldi bence).

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder